Hüma Arapça mı ?

Ozerman

Global Mod
Global Mod
Hüma Arapça mı? Bir Hikâyeyle Başlayan Yolculuk

Geçen akşam bir dost meclisinde, kahkahalarla süren sohbetin ortasında, konu döndü dolaştı “Hüma” kelimesine geldi. İçimizden biri sordu: “Yahu, bu Hüma Arapça mı, Farsça mı, yoksa bizim öz Türkçe bir kelime mi?” İşte o an belleğimde yıllar öncesinden kalmış bir hikâye canlandı. Ben de burada, sizlerle paylaşmak istedim.

Bir Yolculuğun Başlangıcı

Eski zamanlarda, kadim bir şehirde Hüma adında bir kız yaşardı. Adı kuşlarla, gökyüzüyle, umutla anılırdı. Halk arasında “Hüma kuşu” dendi mi, şans ve baht açıklığının sembolü akla gelirdi. Hüma’nın babası, sert bakışlı ama çözüm odaklı bir tüccardı. Adı Selman’dı. Selman, her meseleye stratejik bir gözle bakar, ticaretinde kaybetmemek için hep hesaplı davranırdı.

Annesi ise Şehvar… Kalbi merhametle dolu, empatisiyle herkesin derdine derman olan bir kadındı. İnsanlar sadece bir çay içmek için değil, yüreklerine derman bulmak için onun kapısını çalardı. Hüma, annesinden empatiyi, babasından aklı alarak büyüyordu.

Kelimenin İzinde

Bir gün Hüma, pazar yerinde yaşlı bir seyyahla tanıştı. Seyyah, ellerinde eski kitaplar taşırdı. Kitapların arasında öyle yazılar vardı ki, satırların kokusu bile tarih anlatıyordu. Hüma, merakla sordu:

— Efendim, şu “Hüma” ismi nereden geliyor? İnsanlar bana kuş diyor, şans diyor ama aslı nedir?

Seyyah gülümsedi:

— Evlat, bu sorunun cevabı sadece bir dilin değil, birçok kültürün hikâyesinde gizli. Arapça derler, Farsça derler, ama Türklerin de yüreğinde ayrı bir anlamı vardır. Her kavim ona kendi bakışını katmıştır.

Hüma’nın gözleri parladı. O andan sonra kelimenin kökenini öğrenmek için bir yolculuğa çıkmaya karar verdi.

Strateji ve Empati Arasında

Yolculuğa hazırlanırken babası Selman ona dedi ki:

— Yol uzun, evladım. Stratejini doğru kurmazsan, adımların boşa gider. Yanına azık al, hangi diyarlara gideceğini planla, kimlerle konuşacağını hesapla.

Annesi ise kucakladı kızını:

— İnsanlara kalbini aç, Hüma. Yolculuğun sadece bilgi toplamak değil, gönülleri tanımak olacak. Bir kelimenin kökünü bulsan da, asıl olan onun insanların kalbindeki yerini anlamaktır.

İşte burada babanın çözüm odaklı aklı, annenin empatik rehberliği birleşti. Hüma, yoluna bu iki mirasla çıktı.

Arap Diyarlarında

İlk durağı Arap diyarları oldu. Burada bilginlerle konuştu. Ona dediler ki:

— Hüma, Arapça’da doğrudan bir kökeni yoktur ama bizim dillerimize karışmış, dillerimizde kanat çırpmıştır. Araplar bu kelimeyi daha çok Farslardan öğrenmiştir. Ama göğe uçan, gölgesi bile uğur sayılan kuş fikri bize de yabancı değildir.

Hüma, stratejik bir soruyla devam etti:

— Öyleyse bu kelime Arapçaya dışarıdan mı girmiştir?

Bilginler başlarını salladılar. İşte babasından aldığı çözümcül akıl burada devreye girmişti.

Fars Topraklarında

Sonra Fars diyarlarına vardı. Burada şairler, dervişler ona “Hüma kuşu”ndan uzun uzun bahsettiler. Dediler ki:

— Hüma, bizim şiirlerimizde baht kuşudur. Birinin başının üstünden uçarsa ona saadet getirir. Farsçadaki kökü daha baskındır, şiirlerimizde asırlardır yankılanır.

Şairlerden biri ekledi:

— Ama unutma, kelimeler yalnızca bir dile ait değildir. Onlar göç eder, kanat çırpar, sınır tanımaz.

Bu sözler Hüma’nın gönlünü titretti. Annesinden aldığı empatiyle, kelimenin sadece köken değil, anlam yolculuğunu da kavradı.

Türk Elleri ve Hüma’nın Aynası

Yolculuğunun son durağı kendi yurduydu. Türklerin destanlarında, masallarında Hüma kuşuna rastladı. Türkler ona sadece uğur değil, devlet kuşu demişlerdi. Hatta padişahların başına konarsa tahtın işareti sayılmıştı.

Bir bilge ona dedi ki:

— Evlat, bu kelimenin hangi dilden geldiği sorusu elbette önemlidir. Ama ondan da önemlisi, bizim kültürümüzde nasıl bir hayat bulduğudur. Bizim için Hüma, göğün en yükseklerinde süzülen, yere asla inmeyen, ulaşılmaz bir semboldür.

Sonuç Yerine: Bir Kelimenin Kanatları

Hüma, yolculuğundan döndüğünde babasıyla annesine gördüklerini anlattı. Babası, onun stratejik sorgulamalarını gururla dinledi. Annesi ise kelimenin insanlardaki duygusal yankısını anladığı için kızını kucakladı.

Sonunda Hüma anladı ki:

Bir kelimenin kökeni, dillerin sınırlarında aranır. Ama onun gerçek anlamı, insanların gönüllerinde saklıdır. Hüma ne sadece Arapça’dır, ne sadece Farsça’dır. O, bütün bu kültürlerin kanatlarında yol almış, Türklerin gönlünde bambaşka bir mana bulmuş bir kuştur.

Ve işte o gün karar verdi:

— Benim adım sadece bir kelime değil, bir yolculuktur. İnsanların aklıyla ve kalbiyle birleşen bir yolculuk…

Forumda Son Söz

Belki “Hüma Arapça mı?” sorusunun tek bir cevabı yoktur. Ama hikâyeler bize gösteriyor ki, kelimeler göçmen kuşlar gibidir. Bir diyardan diğerine uçar, her yerde biraz anlam, biraz duygu, biraz da umut bırakır. Hüma da öyle… Hem aklın hem kalbin dilinde kanat çırpan bir kuş.