Modern yaşam tarzı kısırlığı artırıyor

miloya

New member
Son yıllarda kısırlık oranlarında gözle görülür bir artış olması sağlık profesyonelleri ve araştırmacılar arasında endişeye neden oluyor. Çeşitli faktörler kısırlığa katkıda bulunurken, birçok insanın sürdürdüğü modern yaşam tarzının da önemli bir katkıda bulunan faktör olduğu tespit edilmiştir. Bu makale, mevcut yaşam tarzlarımızın artan kısırlık oranlarında oynayabileceği rolü incelemektedir.


Üreme Sağlığı (Getty Images/iStockphoto)

Teknolojinin gelişi yaşama şeklimizi değiştirdi ve bunun bir sonucu da hareketsiz bir yaşam tarzıdır. Masa başı işlerin artması, ekran başında kalma süresinin artması ve fiziksel aktivitenin azalmasıyla birlikte modern yaşamın hareketsiz doğası, üreme sağlığı da dahil olmak üzere genel sağlığın kötüleşmesiyle ilişkilendirildi. Düzenli egzersiz eksikliği kadınlarda obeziteye, hormonal dengesizliklere ve adet döngüsünün bozulmasına neden olabilir ve bunların tümü doğurganlık sorunlarına katkıda bulunabilir.

Facebook’ta HT Channel’daki son dakika haberleri ile güncel kalın. Şimdi Katıl

Modern yaşamın koşuşturması ve talepleri birçok insan için stres düzeyinin artmasına neden oldu. Kronik stres, kortizol ve progesteron gibi üreme hormonlarının dengesini etkileyen endokrin sistem bozukluklarıyla ilişkilidir. Kadınlarda stres adet döngüsünü ve yumurtlamayı etkileyebilir, erkeklerde ise sperm üretimini ve kalitesini etkileyerek kısırlığa neden olabilir.

Modern zamanlarda çeşitli çevresel kirleticilere ve toksinlere maruz kalma önemli ölçüde artmıştır. Pestisitler, endüstriyel kimyasallar, hava ve sudaki kirleticiler üreme sağlığı üzerinde olumsuz etkilere neden olabilir. Endokrin bozucu kimyasallar (EDC’ler) hormonal dengesizlikler, doğurganlığın azalması ve düşük yapma riskinin artmasıyla ilişkilendirilmiştir. Bireyler sürekli olarak yiyecek, su ve günlük ürünler yoluyla bu maddelere maruz kalıyor ve bu da doğurganlık ortamını daha da karmaşık hale getiriyor.

Değişen toplumsal normlar, kariyer hedefleri ve ekonomik kaygılar birçok bireyin ve çiftin aile kurmayı geciktirmesine neden oldu. İn vitro fertilizasyon (IVF) gibi üreme teknolojisindeki ilerlemeler daha sonraki gebelikler için fırsatlar yaratmış olsa da yaşa bağlı doğurganlık düşüşü önemli bir faktör olmaya devam etmektedir. Kadınlar yaşlandıkça doğurganlıkta doğal bir düşüş yaşarlar ve çocuk doğurmanın geciktirilmesi, hamile kalma güçlüğünün artmasına neden olabilir.

Genellikle yüksek düzeyde işlenmiş gıdalar, rafine şekerler ve doymuş yağlarla karakterize edilen modern diyetler, obezite ve metabolik bozukluklarla ilişkilendirilmiştir. Bu yeme alışkanlıkları insülin direncine katkıda bulunabilir ve bu da üreme hormonlarını etkileyebilir. Ayrıca yetersiz beslenme, üreme sağlığı için hayati önem taşıyan vitamin ve minerallerin eksikliğine yol açabilir.

Modern yaşam tarzı, teknolojik ilerlemeler ve toplumsal değişimlerle birlikte şüphesiz birçok avantajı da beraberinde getirmiştir. Ancak özellikle üreme sağlığı söz konusu olduğunda potansiyel olumsuzlukların fark edilmesi ve ele alınması önemlidir. Hareketsiz yaşam tarzının, kronik stresin, çevresel kirleticilerin, gecikmiş doğumun ve kötü beslenmenin doğurganlık üzerindeki etkilerini anlamak, bireylerin yaşam tarzları hakkında bilinçli kararlar vermelerine olanak tanır.

Modern yaşamın doğurganlık üzerindeki etkisini azaltmak için genel sağlık ve refaha öncelik vermek çok önemlidir. Buna dengeli bir diyetin sürdürülmesi, düzenli fiziksel aktivite, farkındalık egzersizleri yoluyla stresin yönetilmesi ve çevresel toksinlere maruz kalmanın en aza indirilmesi dahildir. Bireyler, daha sağlıklı bir yaşam tarzı seçerek, modern dünyanın taleplerinin getirdiği zorluklar karşısında üreme sağlıklarını korumak için proaktif adımlar atabilirler.

Bu makale Dr. Rita Bakshi, Kıdemli Jinekolog ve Tüp Bebek Uzmanı, RiSAA Tüp Bebek.